SENELERİN EMEĞİ: GÖKMEN SÖZEN
- Aslı Aydınoğlu
- 28 Şub 2021
- 4 dakikada okunur
Türkiye'nin ilk global dergisi statüsüne ulaşmış ve bunca emekle birçok yol aşmış, FoodinLife dergisinin, genel yayın yönetmeni Gökmen Sözen ile çok güzel bir röportaj gerçekleştirdik. Bizi kırmayıp, sorularımızı yanıtladığı için buradan da tekrar teşekkür edelim. Şimdi ise mükemmel röportajımıza geçebiliriz!
- 1999 yılında Horeca sektörüne adım atmışsınız. Bize biraz bu sektörden bahsedebilir misiniz?
HoReCa sektörüne 1999’da girdik ama daha önceden de biraz otelcilik geçmişim vardı. Ailemin, ya da üç kuşaktır fotoğrafçı olmam sebebiyle reklam fotoğrafçılığı eğitimi aldım. HoReCa sektörüyle buluşmam gıda fotoğrafçılığı ve turizm dergilerinde ve şef dergilerinde, yani yemek dergilerinde, fotoğraf editörlüğüyle başladı. Bu zamanla editörlük, arkasından da kendi şirketimi kurma şansı oldu. 1999’dan beri ama, yaklaşık 2007’den beri kendi şirketim var. 14 yıldır HoReCa sektöründe yani profesyonel gastronomi sektöründe yer alıyorum.
- Böylesine geniş bir sektörün içinde yer alıp birçok farklı ve güzel etkinlikte bulunmuşsunuz. En çok aklınızda kalan hangisiydi ya da en garip anınız hangisindeydi?
Bu 14 yılda neler yaptık? Farklı farklı dergiler yaptık. FoodinLife, Patisserie, Coffee Business, FoodinLife World, Web Portal… Yayıncılık sektöründe önemli çalışmalara imza attık. Hem Türkiye hem yurtdışında, dünyaca ünlü şefler, yatırımcılar ve gastronomi profesyonelleri ile iletişim sağladık. Tabii birçok etkinlikler de yaptık. Osmanlı mutfağı yarışması, Lokal Chef, Gastronomi turları, Gastroway, Gastromasa ve bunlar haricinde birçok uluslararası etkinlik ve partner olduğumuz GastroAntep ve Meze festivalleri ile de ülke gastronomisini yurtdışına tanıtma fırsatı bulduk. Birçok anı var tabii, hepsi tek tek aklıma gelmiyor ama hepsi birbirinden değerli, ciddi bir mücadele verdik. Dünya’nın her yerini karış karış gezdik. Ülke mutfağımızı uluslararasında köprü kurmak için birçok çalışmaya imza attık.

- Şu anki konumunuza gelebilmek için hangi evrelerden geçtiniz? Çok zorlukla karşılaştınız mı?
Zorluklar çektik. Merdivenleri 2’şer 2’şer ya da 3’er 3’er çıkmadık. Tek tek, hazmederek, çalışarak, hedef doğrultusunda, ticari bir şey beklemeden, kariyer odaklı çalışarak hedeflerimize vardık. Gençlere de tavsiyem, hedeflerinizi tek tek sindirerek, hazmederek, bilinçle, branşlaşarak… Bu şekilde giderlerse her konuda başarılı olacaklarına inanıyorum. Ama branş seçip hedefini belli bir dairenin içinde değil, uluslararası, ya da dünyaya daha yakın olarak bakarlarsa inanılmaz derecede başarı sağlayacaklarına inanıyorum.
Tabii ki herkes gibi biz de zorluklarla karşılaştık, bu da normal. Çünkü zorlukları görmeden başarıya ulaşamazsınız. Kaosları görmeden başarıya ulaşamazsınız. Hepsi tek tek çalışarak, gezerek, dolaşarak, farklı insanlar tanıyarak, insanlara dokunarak, onlarla bilgi alışverişi yaparak ve hedef doğrultusunda zaten başarıya ulaşıyorsunuz.
- İşiniz gereği birçok şefle tanışıyorsunuz. En çok büyülendiğiniz, sizi en çok içine çeken hangisiydi? Gastronomi öğrencilerine ya da bu işe gönül veren kişilere vereceğiniz tavsiyeler nelerdir?
Evet, dünyada 500’e yakın dünyaca ünlü şefi tanıyorumdur. Ama beni tanıyanlarla beraber Dünya’da ve Türkiye’de 10.000’e yakındır. Hepsi birbirinden değerli, ama tabii ki dünyanın en önemli şeflerinden Ferran Adrià kariyer odaklı değil, gelecek kuşaklara bir şeyler bırakmak için çalışıyor. Mesela yıllar önce kapadığı elBulli Restaurant’taki sofra ekipmanlarını saklıyor, çünkü biliyor ki 100 sene sonra bu bir müze olacak. Bu nedenle iz bıraktığı için ona minnettarım. Bana da çok şey katmıştır. O nedenle benim için çok çok değerlidir. Bu nedenle Ferran Adrià çok ilgimi çekmiştir, çok şey katmıştır. Gastronomiye bakış açımı değiştirdi. Eğer onunla tanışmasaydım vizyonum, bakış açım değişmeyecekti. Ona da teşekkür ediyorum buradan. Gastronomi öğrencilerine de tavsiyem: Bir, sınırlarınızı aşın. Aslında Dünya bir fakat sınırlara bölünmüş. Güney Amerika’daki insanla buradaki insan arasında aslında hiçbir fark yok. Kabuklarınızı kırın, Dünya’nın her yerini dolaşmaya bakın. Farklı bir vizyon, farklı bir bakış açısı ile ülkenize döneceksiniz. Kendinizi geliştirin, sadece yabancı dil değil her konuda eğitim alın. Felsefe alın. Bir yeme-içme öğrencisi iseniz felsefe dersi alın, sosyoloji alın, tasarım dersi alın, farklı konularda tasarım alın. Bu sizin hem restoranınıza hem mutfağınıza bakış açınızı da değiştirecektir. Ara Güler’in bir sözü her zaman aklımdadır: “Ben dikiş makinesi ile de fotoğraf çekerim”. Ne demek istiyor? Önemli olan beyin ve gözlerdeki, neler düşündüğüne bakarak çekiyorsunuz. Bu nedenle tavsiyem teker teker, hazmederek, olabildiğince en iyi yerlerde staj yaparak, parayı düşünmeyerek, 6-7 yıl kendinize yatırım yapın. Mükâfatını göreceksiniz.
- Çok fazla okunan ve Türkiye’nin ilk global dergisinin genel yayın yönetmeni olmak size neler hissettiriyor?
Profesyonel gastronomi sektöründe iyi yayıncılık yapıyoruz. Hem dijital ortamda hem ofsette. Benim için ilk gün, 1999’da nasılsa aynı şekilde devam ediyor. İyi bir dergi çıkarmaya çalışıyoruz, iletişim açısından. Bizim etkinliklerimizi etkilesin, Dünya ile köprü kuralım, Türkiye ile köprü kuralım… Bu nedenle çok popüler olmak iyi bir şey değil ama yaptığınız işin kalitesini beğenenlerin olması bizi mutlu ediyor. Yaptığımızın işin ne kadar kaliteli olduğunu onlar sayesinde hissediyoruz. Bu nedenle 99 yılında ne isek şu anda da öyleyiz. Çünkü o amatör ruhla hala çalışmaya devam ediyoruz.
- Türk yemekleri hakkında ne düşünüyorsunuz ve sizin favoriniz hangisi?
Türkiye coğrafyasında birbirinden lezzetli yemekler var, gıda ürünleri var, benim için hepsi güzel. Tabii dünya mutfağı da güzel. Türkiye dünya mutfağında potaya girebilir fakat bunun doğru bir strateji ile olması lazım. Yoksa Türkiye mutfağı gerçekten çok güzel ama ülkemize gelen turistler bunu yedikten sonra anlıyor, tattıktan sonra, evlerine gıda ürünlerini götürdükten sonra anlıyor. Bunun için daha fazla turist çekmemiz gerekiyor. Ben bütün coğrafyaların ürünlerini seviyorum. Ama Güneydoğu’nun yemeklerini ve baharatlarını çok severim. Ege yemeklerinin bazılarını çok seviyorum, otları özellikle çok güzel. Ama her bölgenin ayrı bir lezzeti var. Bu nedenle ülkemi seviyorum, ülkemin yemeklerini seviyorum, ülkemin insanlarını seviyorum. Özellikle gıda ürünleri en çok övündüğüm nokta. Çünkü dünyaya kolayca adapte olabilecek bir coğrafya, tarım ürünlerinin sahibiyiz. Onun için bütün yemekleri aslında seviyorum. Yani, Edirne’ye gittiğimde güzel bir köfte, ciğer de yiyebiliyorum. İzmir’e gittiğimde esnaf lokantalarına bayılıyorum. Antalya’ya gittiğimde gerçekten inanılmaz derecede güzel lezzetler oluyor. Yeter ki onu bulalım. Antep benim için favori, Antakya da aynı şekilde. Ama Afyon da inanılmaz bir geçiş şehri. İnanılmaz derecede gıda ürünleri ve yemekleri var. Bunu sayamazsın, Rize’si ile Erzurum’u ile… Onun için ülke coğrafyasının yemeklerini çok seviyorum.
- Organizasyonlar nasıl gelişiyor ve dünyaca ünlü şeflerle birlikte çalışmak nasıl bir duygu?
Orgnizasyonları bizler üretiyoruz. Aslında ülke bizim yaptığımız organizasyonlara hazır değil. Biz dünyanın en iyi starlarını Türkiye’ye getiriyoruz. Sadece star değil, kaliteli, vizyonlu, yeni trendler oluşturan insanları getiriyoruz. Belki 20 yıl sonra bunun kullanılabilirliğini, kıymetini anlayacaklar. Biz bir temel attık. Bu nedenle çok emek istiyor. Çok zor şartlarda yapıyoruz. Ama Dünya’yı karış karış hem geziyoruz hem de yeni trendleri takip ediyoruz. Bu nedenle çok tutkuyla çalışıyoruz. İşimizi çok seviyoruz. Dünya gastronomisini seviyoruz. Ülkemize güveniyoruz. Zaten bu tutku bizi ayakta tutuyor. Bu nedenle benim için Gastromasa, FSummit, Gastroway, GastroAntep, Meze Festivali çok değerli. Onun için tutku ile çalışmaya devam edeceğiz.
Comments