HUKUKTAN GASTRONOMİYE: FİKRET SONER
- Ayfer Aydın
- 17 Ara 2020
- 4 dakikada okunur
Fikret Soner hukuk fakültesinden mezun olup, altı yıl kadar avukatlık yaptı. Daha sonra alanını değiştirmek ve kariyerine farklı bir yön vermek için bir iki yıl ara verdi. Bu dönem sonrasında üniversite sınavına girip Yeditepe Üniversitesi Gastronomi Bölümüne lisans öğrencisi olarak kaydoldu. Tam bu noktada ise gastronomi kariyeri başlamış oldu. Lisansı bitirdikten sonra bölümde asistan olarak kaldı. Asistanlığı devam ederken yine Yeditepe’de pazarlama iletişimi yüksek lisansını yaptı. Yüksek Lisansı bittikten sonra 2013 Güz döneminde orada öğretim görevlisi olarak görev yaptı. 2014 Ocak’ta yolları Okan Üniversitesi’yle kesişti ve o gün bugündür orada görev yapmakta. Bu arada Halkla ilişkiler alanında doktoraya başladı ve geçtiğimiz yaz tamamladı. Yakın zamanda ise Doktora Öğretim Üyesi olarak atanacak. Bizi kırmayıp sorularımızı yanıtsız bırakmayan Fikret Soner’e teşekkür ediyoruz. Ayrıca bu yolda yürümek isteyen genç arkadaşlarımızın da bu güzel tavsiyelerden yararlanmalarını istiyoruz.

''Hayatta bir şeylere sıfırdan başlamak önümüze pencereler açar ''
Bir hukukçu olarak sizi gastronomiye iten sebep neydi?
Hukukçu olarak çalışırken akademiye ilgi duydum. Kendi alanımla ilgili birkaç girişimde bulundum ama gördüm ki orada biraz bağlantı gerekiyor. Yani okuldaki insanlar kendi tanıdıkları, güvendikleri insanlara ders verdirmek istiyor. Böyle bir bağlantım da olmadığı için, akademinin de içinde olacağı farklı bir arayış içerisine girdim. Yemek kültürü de zaten çok ilgi duyduğum bir alandı. Hep şu klişe cevabı vermeyeceğim ‘’Ay ben hep annemin yanında yemek yapardım.’’ Değil. Öyle bir şey değil. Benim hep, bir yemeğin kökü neresidir? Ürün soframıza kadar nereden gelir? Nerede yetiştirilir? Gibi sorulara merakım vardı. Gastronomi alanının da Türkiye’de birazcık duyulmaya başlandığı zamanlarla benim hukuku bırakmam aynı zamanlara denk geliyor. Bu benim çok ilgimi çekti ve lisans okumayı göze aldım. Çünkü bir şeylere sıfırdan başlamak pencereler açar. Ben de bunu göze aldım. Sorunun cevabına merak ve benim akademiye olan isteğim diyebiliriz.
Mesleğe başlarken kendinize örnek aldığınız şefler var mıydı? Varsa kimlerdi?
Öyle bir şef yoktu aslında. Öğrencilerim her ne kadar bana şefim diye hitap etseler de ben kendimi şef diye nitelendirmiyorum aslında. Ben hocayım yani, şef değilim. İdolüm olan bir şef de yoktu. Benim kafamda gastronomin içine girmek vardı. Girdiğim zaman da gördüm ki, o kadar çok alana değiyor ki ben orada yolumu rahatça bulabilirim. Aynı zamanda istediğim şekilde üretim de yapabilirim. Bu soruna maalesef öyle biri yoktu diye cevap vermek zorundayım.
''Toprakla uğraşmayı, öğrencilerimi toprakla tanıştırmayı çok seviyorum''
Araştırmamda yemek kültürünün iletişim ve pazarlama boyutu ile gıda politiği dersi verdiğinizi öğrendim. Zaten 2014’ten beri ders veriyorsunuz. Bu da pek çok ders demek oluyor. Peki, bu derslerin arasından en keyif aldığınız ders hangisiydi?
2017’den beri Türk mutfak tarihi, gastronomi tarihi, kültür ve sanatta gastronomi, yöresel mutfaklar, Ege Akdeniz ve Osmanlı mutfak kültürünü içeren iki tane mutfakta işlenen uygulama dersim var. Bir de tarladan sofraya tarım dersim var. İşte en keyif aldığım dersim bu. Toprakla uğraşmayı, öğrencilerimi toprakla tanıştırmayı çok seviyorum. Onlara toprağı, tarımı bizi besleyen o nimeti göstermeyi seviyorum. O yüzden en sevdiğim dersim bu galiba.

Üniversitenizde oluşturduğunuz gastronomi bahçeniz bu ders kapsamında mı oluşturuldu?
Evet. Çok güzel bir bahçemiz var. Bu ders içerisindeki bizim uygulama alanımız orası. Kışın pek ekemiyoruz. Malum Tuzla çok soğuk. Bu dersi bahar dönemi veriyoruz o yüzden. Teorik bilgiyle başlıyoruz. Nasıl çimlendirilir? Tohum nasıl bir şeydir? Gibi. Belki geziye gidiyoruz. Ondan sonra havalar yumuşamaya, toprak ısınmaya başlayınca fidelerimizi ekiyoruz. O ayrık otlarını temizliyoruz. Yapabildiğimiz kadar ekim dikim yapıyoruz. Öğrenciler final zamanına kadar ürünlerini görebiliyorsa görüyor, göremezse bahçenin güz dönemi halini görüyorlar.

Yani bahçedeki tüm o aşamaları öğrencileriniz yapıyor aslında.
Evet, hepsini öğrencilerimiz yapıyor. Evlerinde önce çimlendirme çalışmaları yapıp, fideledikleri ürünleri getirip bahçeye ekiyorlar. Güzel ve eğitici bir ders.


''Türk mutfağının ilgiye ihtiyacı var''
Türk mutfağı hakkında ne düşünüyorsunuz peki?
Ooooohh! Türk mutfağına girersek seninle röportajımız sonsuza kadar sürebilir Ayfer. Kısaca şöyle söyleyeyim. Ben Okan Üniversitesi’nde iki tane yöresel ders veriyorum. Hem Osmanlı mutfağını da içeren dersim var. Hem de Türk mutfak tarihi öğretiyorum. Bunların hepsi birleştiği, birbiriyle bağdaştığı zaman çok güzel oluyor. Tadından da yenmiyor benim açımdan. Öğrenci açısından da öyle olsun istiyorum. Burada istediğim belli amaçlarım var. Birincisi, Türk mutfak kültürü diğer mutfak kültürleri arasında en çok çeşitlilik içerenlerden bir tanesi. Egzotik malzemeler içeren ve bütün malzemeleri denge içerisinde kullanmayı ön gören bir mutfak aslında. Hem bitkisel hem hayvansal ürünleri belli bir denge içerisinde oturtmuş ve bunu sentezlemiş bir mutfak. Dünya mutfakları arasında da bu şekilde çok önemli bir yer edinebileceğini düşünüyorum. Ama Türk mutfak kültürünün biraz ilgiye ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.

Bahsettiğiniz nasıl bir ilgi?
Bizim tarafımızdan önemsenmek,gurur duymak gibi bir ilgi. Yani bu yemek kültürüne dair donelerin önemsenmesi. Örneğin bulgur gibi ucuz ürünlerin de önemsenmesi ve çok o büyük büyük şeflerimiz tarafından kâle alınması. Türk mutfağını bir noktaya taşıyacak olan bu aslında. Günümüzde biliyorsun senin de içinde olduğun iletişim dünyası artık her yeri, her şeyi birbirine o kadar yakınlaştırdı ki sen şimdi telefonu kapattıktan sonra elindeki malzemelerle belki bir thai yemeğini yapabiliyorsun. Veya köşedeki bir Migrosa gidip lazım olan bir sosu alabiliyorsun. Yemek kültürleri durağan değil, dinamik olgulardır. Türk mutfağının da böyle bir yapısı var. Zaten Türk mutfağının Orta Asya köklerinden Anadolu’ya geldiği süre zarfında edindiği çok kıymetli doneleri var. Hem de Anadolu’da buradaki kültürle karşılaştığında edindiği bir takım sentezler var. Dolayısıyla Türk mutfağı aslında bizim tarafımızdan önemsenmeyi bekliyor. Herkes önemsiyormuş gibi gözükse de aslında kimse bunun çok yönlü, çok katmanlı bir iş olduğunun farkında değil. Yani Türk mutfağını tanıtmanın ya da onu bir yerlere taşımanın çok katmanlı bir iş olduğunun farkında olmuyor ne yazık ki. Zannediyorum ki bunu fark ettiğimiz zaman Türk mutfağını ve Türk yemeklerini başka insanlara öğretebiliyor, ayrıca bundan da kendimize ekonomik ve sosyal çıkarlar sağlıyor olacağız.
Öğrencilerinize tavsiyeler neler?
Muhakkak bir yabancı dil öğrenmeliler. Sektör gerçekten çok geniş bir sektör. Kendi yeteneklerine ve isteklerine göre en uygun alanı seçip, o yönde kendilerini geliştirmeleri gerekiyor.
Son olarak eğer bir yemek olsaydınız hangi yemek olurdunuz?
Aslında ben kendimi şöyle tanımlıyorum: Çok malzemeli Anadolu çorbaları vardır ya, içinde bir sürü tahıl, taze sebze olur. Hepsinin birleştiği, sizi ısıtan sıcacık bir yemek olur. Böyle hafifçe koyu kıvamlı aş gibidir. Ben kendimi öyle bir çorbaya benzetirim.
Bu kıymetli röportaj için çok teşekkür ederiz.
Rica ederim.
Comments